“Doğru olunuz; doğruluğa yöneliniz” (Hadis-i Şerif)

“Doğru olunuz; doğruluğa yöneliniz” (Hadis-i Şerif)

Peygamber Efendimizin, kaynağı hiç kesilmeyecek rahmet ve mağfiret pınarı olarak yeryüzünü şereflendirmesinin miladi 1441’ncı yılını karşılamanın eşsiz bir kıvancını yaşıyoruz.
İnsanlığa bir güneş gibi doğan Resulullah’ın, kutlu ve kutsal mesajlarının daha kapsamlı ve derinlemesine idrak edilmesi gereken bir zaman diliminden geçiyoruz. Sevgili Peygamberimiz ‘Tevhit’ çağrısı ile insanların gönlüne girmiş, kalpleri hidayet huzuru ile dinginliğe eriştirmiştir. Vahyin nuru o’nun söz ve tavırlarıyla müminlere ulaşmıştır. Davranışlarındaki ölçü, konuşmasındaki sakinlik, üslubundaki irfan Müslümanlara asırlar öncesinden rehber olmuş ve büyük hikmetler bahşetmiştir. Vakarlı, hamiyetli ve insaflı olmanın muhteşem örnekleri onun şahsından temerküz etmiştir. Bilgisizliğin, cehaletin, zorbalığın, barbarlığın, şirkin, putperestliğin, kabile asabiyetinin, zulmün ve haksızlığın doruk yaptığı bir zaman diliminde Peygamber efendimiz yaydığı nurla tüm kötülüklere karşı aşılmaz manevi bir sur inşa etmiştir. Nitekim kız çocuklarının diri diri gömüldüğü, kan davası, adalet ve nizamın olmadığı bir sosyal iklimde Peygamberimiz aklın, güzelliğin, iyiliğin ve rahmetin mübarek bir yüzü olmuştur. Daha Peygamberlik mertebesine erişmeden, iyiliğin, doğruluğun ve güvenirliğin doruğu olan Peygamberimiz; yozlaşmanın içinde kıvranan bir toplum yapısının çarpık inanç sistemini kırarak, cazibe ve çekim merkezi haline gelmiştir. Dürüstlüğü ile insanlara örnek olduğu gibi, bu alandaki hikmetli sözleriyle de ümmetini yanlıştan ve sapkınlıktan azami derecede muhafaza etmeye çalışmıştır. Hasımları dahi O’nun doğruluğuna derin bir saygı duymuşlar ve bunu her zaman itiraf etmişlerdir. Nitekim “Doğru olunuz; doğruluğa yöneliniz' sözüyle, asırlar öncesinden insanlığa yüksek bir ahlak dersi vermiştir. İkiyüzlülük, yalancılık, sahtekârlık, talan, kayırmacılık, yetim hakkının gaspı ve hırsızlık gibi kötülükler; o’nun, Yüce Allah’ın himmetinden aldığı güçle etkisiz hale gelmiştir. Peygamberimiz yaşadığı müddetçe, hiçbir zaman şahsi menfaatlerinin peşine takılmamış, inançları istismar edici en ufak bir tavır içinde dahi bulunmamıştır. Kimseyi ötekileştirmemiş, emaneti ehline verme ile ilgili ilahi emri harfiyen uygulayarak, kendinden sonraki takipçilerine de en büyük mirası bırakmıştır. Verdiği sözde durmayı imandan saymış ve aksi davranışları ise münafıklık alameti olarak reddetmiştir. Peygamberimiz, Cenab-ı Allah’ın önce kulu ve sonrada elçisi olduğunu bir an olsun aklından çıkarmamıştır. Makamlar üstü konumunu asla bir başkasını ya da başkalarını hakir görmek, fayda sağlamak veya kendi ikbali için kullanmamıştır. İçinden geçtiğimiz zaman diliminde bu azametli davranışların fark edilmesine ve benimsenmesine gerçekten de çok ihtiyacımız bulunmaktadır. O bir insandır, ama insanların en hayırlısıdır.  O bir kuldur, ama Yüce Allah’ın en sevdiği kuludur. Kutlu dinimiz İslam’ı kimseye zorla dayatmamış, tebliğ ve uyarmakla iktifa etmiştir. O’nda tahammülsüzlük yoktur. Muhataplarını sindirme, ezme, kaba bir öç alma psikolojisine hiçbir zaman rağbet etmemiştir. Üstelik belli şartlar altında din ve vicdan özgürlüğünü asırlar öncesinden insanlığa tanıtmış, öğretmiş ve bunu da uygulamalarına yansıtmıştır. Sevgili Peygamberimiz, Yüce Allah tarafından tüm insanlara rahmet elçisi olarak gönderilmiştir. Allah’ın doğru yolunu insanlara göstererek Peygamberlik görevini mükemmelin doruklarında tamamlamıştır. Yüce Allah’ın varlığı ve birliği, İslam Dininin tüm haşmeti o’nun tebliğiyle kitlelere ulaşmış, üzerinde tartışılması abes olacak bir hakikat olarak hamd olsun ki bugünlere ulaşmıştır. Bugün İslam toplumlarının içine düştükleri sosyal, siyasal ve ekonomik açmazlar ve kargaşalar, Peygamberimizin hala yeterince anlaşılamadığını hepimize kanıtlamaktadır. Bununla birlikte İslamiyet’i derinden yaralayan birçok sorunla yüz yüze kaldığımız açıkça ortadadır. Aziz dinimizi gerçek anlamından uzaklaştıran ve gündelik tartışmaların içine çekerek yıpranmasına neden olan sorumsuz, vicdansız zihniyetlerin varlığı hepimizce malumdur. Bir zamanlar insanlığı aydınlatan İslam coğrafyasının; bugün ne yazık ki kan, gözyaşı ve terör belasıyla anılır olması, Müslümanların hiç hak etmediği bir manzaranın resmini çizmektedir. Hoşgörünün ve sevginin dili olan İslam’ın yanlış yorumu, çıkar ve gündelik heveslere alet edilmesi maalesef çarpık, bunalımlı bir toplum ve devlet hayatının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu itibarla, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’in ashabı tarafından daha iyi anlaşılmasına, idrak edilmesine ve örnek hayatının tatbik edilmesine çok ihtiyaç vardır. Peygamberimizin doğumunun üzerinden geçen yaklaşık 14 asra rağmen, onun sözleri,  yaşayış ve O’nun hayatı algılama biçimi herkes için, bilhassa sorumluluk taşıyanlar açısından çok önemli örnekler içermektedir. Bundan asla şüphe duymuyorum. Şanlı Peygamberimiz, Allah Resulü,  olmanın yanında aynı zamanda bir kuldu. Tüm canlılar gibi O’da ölümü tadacaktı. Zamanı geldi İlahi emir gerçekleşti. O doğduğunda yetimdi, rahmete kavuştuğunda ise bütün âlemi yetim bıraktı. O Yaradan tarafından kendisine yüklenen ilahi sorumluluğu eksiksiz yerine getirerek Yüce kitabımız Kuran’ın muhteşem ve evrensel mesajlarını çok şükür ki hepimize ulaştırmıştır. Çok şükür ki, Necip Türk Milleti, Allah Resulu’nun davasını kendine dava edinmiş ve ilahi mesajı tüm dünyaya yaymak ve Allah’ın adını yüceltmek anlamına gelen Nizam-ı Alem davasını kendisine dava edinmiştir. Bütün içtenliğimle diyebilirim ki, tebliğ ettiği İslam Dini inşallah kıyamete kadar baki kalacak ve hepimizin ellerinde yükselecektir. Türk Milleti ilelebet O’nun davasını kendine dava edinecektir. Bu duygu ve düşüncelerle, o’nun insanlığa ulaştırdığı mesajların samimi bir şekilde benimsenmesini temenni ediyor,  Yüce Rabbimin hepimizin yar ve yardımcısı olmasını niyaz ediyor, haktan, hakikaten ve mukaddesattan mahrum olmamayı diliyor; sevgili Peygamberimizin şefaatine nail olmayı içtenlikle temenni ediyorum.

BİZİ SOSYAL MEDYADAN TAKİP EDİN