“1919’dan 2019’a Milli Mücadelenin 100. Yılında Samsun’dayız” sloganı ile yola çıkan Türkiye Kamu-Sen, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününde Samsun’da düzenlediği muhteşem mitingle Emek ve Dayanışma Gününü adına yakışır bir şekilde kutladı.
Türkiye’nin dört bir yanından Samsun’a akın eden Türkiye Kamu-Sen üyeleri Milli Mücadelenin başladığı kent olan Samsun’da coşkuyla karşılandılar.
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a ilk ayak bastığı yer olan Kurtuluş Bulvarı Meydanında yapılacak olan miting öncesi yürüyüş korteji oluşturan, Türkiye Kamu-Sen’e gönül vermiş on binlerce kişi Samsun caddelerini kırmızı beyaza boyadı. Yürüyüş güzergahında atılan sloganlara Samsun’lu vatandaşlar da alkışlarla destek verdi.
Kurtuluş Bulvarı Meydanında toplanan on binlerce kamu çalışanı ve vatandaş, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından, aziz vatanımız için şehadet şerbeti içen şehitlerimiz ve milli mücadele meşalesini yakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları için dualar etti.
Alanda başta Genel Başkanımız Önder Kahveci, konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın Genel Başkanları, TÜRKAV Genel Başkanı Ebubekir Korkmaz, Genel Merkez Yöneticilerimiz, Şube Başkanlarımız, üyelerimiz, kamu çalışanları ve çok sayıda vatandaş 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününü kutlarken, coşku ve heyecan doruğa çıktı.
Genel Başkan Önder Kahveci, Şanlıurfa’da 1 Mayıs kutlamalarına katılmak üzere yola çıkan ve geçirdikleri kazada hayatlarını kaybeden işçilere yüce Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerken, HAK-İŞ konfederasyona da başsağlığı dileklerini iletti.
KAHVECİ: İSTİKLAL MÜCADELEMİZİN BAŞLADIĞI BU TOPRAKLARDAN TÜM TÜRKİYE’YE SELAM OLSUN
Mitingimizin açılış konuşmasını yapan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, katılımcıların bayramını kutlayarak başladığı konuşmasında, “Bundan 100 yıl önce; Türk milletini tarih sahnesinden silmek isteyen güçler üzerimize çullanmışken, birileri bu topraklara umutsuzluk, çaresizlik, bitkinlik ve nifak tohumları ekiyorken, bu limana bir gemi yanaştı. Bizlere bu cennet vatanı bırakan ve bu devleti kazandıran Atatürk ve silah arkadaşlarına minnettarız. Yolu yolumuz, ilkeleri ilkemizdir. Allah onlardan razı olsun!” dedi. Kahveci, “4/A’lı, 4/B’li, sözleşmeli, idari hizmet sözleşmeli, vekil, geçici işçi gibi sınıflandırmalarla ayrışmaya tabi tutulmuş, eşinden, çocuklarından, anasından, babasından ayrı bırakılmış, ekmeği ile ailesi arasında tercihe zorlanmış, cefakâr kardeşlerim, Yıllarca okullarda dirsek çürütmüş, üniversiteye girmek ve aydınlık bir geleceğin kapılarını aralamak isterken, iş bulamamış, hayalleri yıkılmış genç kardeşlerim, Dik duruşun yegâne adresi Türkiye Kamu-Sen olarak düzenlediğimiz bu güzel buluşmaya, hak mücadelemize omuz vermeye, sesimize ses vermeye, Millî mücadelemizin başlangıç noktasına, makus talihimizin döndüğü, umutlarımızın yeniden yeşerdiği, istiklal şehrimiz Samsun’a hoş geldiniz, şeref verdiniz. Hepinizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününü kutluyorum. Bundan 100 yıl önce; Türk milletini tarih sahnesinden silmek isteyen güçler üzerimize çullanmışken, birileri bu topraklara umutsuzluk, çaresizlik, bitkinlik ve nifak tohumları ekiyorken, bu limana bir gemi yanaştı.
Karadeniz’in azgın sularını yara yara,
Dışımızdaki düşmanların, içimizdeki iş birlikçilerin oyunlarını boza boza,
Adeta kanatsız bir kuş misali engelleri aşa aşa,
Bir milletin talihini, bir tarihin akışını değiştirmeye koşan kahramanları taşıyordu bu gemi…
“Vatan, uğruna savaşmayı göze aldığın yerse eğer;
Gencecik delikanlılarımızın düğüne koşarcasına ölüme koştuğu yerse eğer vatan;
Vatan eğer bayrağa, kanının rengini vermekse,
Kahpe pusularda, karanlık dehlizlerde, milletimin geleceği kararmasın diye
Daha oyun çağında solanların memleketiyse eğer vatan;
Şahsi geleceğini değil milletin ortak geleceğini düşünenlerin,
Zoru gördüğünde dönmek yerine ölmeyi göze alanların,
Ölümü gülerek selamlayanların yurduysa eğer vatan;
Bu topraklarda çocuklarımızın alacağı her nefesin bedelini, biz ödemek durumundaysak,
Eğer vatanın ve milletin varlığı tehlikeye girmişse,
“Öyleyse gün bu gündür” diyerek, yollara düşen Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
Bu limandan bir güneş gibi doğdu memleketin ufuklarına…
Bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve her köşesi işgal edilmiş topraklarda yaşayan bir milletin verdiği var oluş mücadelesinin başlangıç noktası, işte tam da bugün üzerinde bulunduğumuz bu yerdi.
O yürüdü, millet kıyama durdu arkasında.
O yürüdü, Türk’ün şanlı mücadelesine tüm dünya şahit oldu.
O yürüdü, düşmanlar diz çöktü önünde, hainler baş eğdi…
İşte bu mücadele, çıplak ayakla yollara düşen, kanayan yaralarına tuz basarak aç, bi-ilaç yedi düveli dize getirenlerin destanıydı.
“Ordu yok dediler, kurulur dedi.
Para yok dediler, bulunur dedi.
Düşman çok dediler, yenilir dedi.
Ve…Bütün dedikleri oldu.”
İşte bu mücadele; Türk milletinin esir yaşamasını, Türk yurdunun düşman postalları altında çiğnenmesini sineye çekenlerin suratına tokat gibi çarptığı hürriyet manifestosuydu. O kahramanlar ki, gençliğinin baharında kanlarıyla, kıpkırmızı bir gelincik tarlası gibi süsleyip bezedikleri bu toprakları bizlere vatan olarak emanet bıraktılar. O kahramanlar ki, Urfa’da, Antep’te; Maraş’ta dikenler çizdi gül tenlerini, Sakarya Ovası’nda taşlar yardı ayaklarını, Polatlı önlerinde vuruldular da kahpe bir top mermisiyle savruldular, kefensiz gömüldüler… Ne üstlerini örtecek bir yorgan buldular ne başlarını koyacak bir yumuşak yastıkları vardı ne de yaralarını sarmaya, kanlarını silmeye, acılarını dindirmeye gelecek birileri…Can verdiler, kan döktüler ama hürriyetlerini, istiklallerini, istikballerini hain emellere esir etmediler, vatan toprağını çiğnetmediler. En ağır bedelleri ödediler. Bize demokrasimizi, cumhuriyetimizi, üzerinde hür ve bağımsız yaşayabileceğimiz cennet vatanımızı ve devletimizi hediye ettiler. Dediler ki bu millet, kaderini ayrıcalıklı bir zümrenin keyfiyetine teslim etmeyecek. Egemenlik, bu toprakların gerçek sahibi olan Türk milletinin olacak. Dediler ki her Türk vatandaşı, bu topraklar üzerinde eşit şartlarda, ilelebet hür ve bağımsız yaşayacak. Dediler ki bu devlet, gayri milli hiçbir gücün kontrolünde, himayesinde ya da gölgesinde yaşamayacak, al bayrak altında toplanan milletimizin çıkarlarını koruyan, milli bir devlet olacak.
“ATATÜRK’ÜN YOLU YOLUMUZ, İLKELERİ İLKEMİZDİR”
Atatürk, asırlardır İslam’a saldıran Haçlılara, son hezimetini yaşatan komutandır. Atatürk Lawrenceların oyunlarını bozan, İngilizlerin desteklediği Yunan’ı, içimizdeki işbirlikçilerle birlikte denize döken kumandandır. Atatürk, parçalanmış bir milleti ayağa kaldıran, işgale uğramış toprakları özgürlüğüne kavuşturan ve idarecilerine kadar esir alınmış bir devletten hür, bağımsız, çağdaş bir cumhuriyet çıkaran liderdir. Atatürk, emperyalistlere, işgalcilere ve mandacı köhnemiş zihniyete öyle bir darbe vurmuştur ki, o yumruğun acısı bir asırdır dededen toruna devam etmektedir. Her fırsatta gerek içimizdeki gerekse dışımızdaki hainlerin Atatürk’e saldırması bu yüzdendir. Türkiye Cumhuriyeti durdukça onların hezeyanları artarak devam edecek, öfkeleri dinmeyecek, yaraları kanayacaktır. Bizlere bu cennet vatanı bırakan ve bu devleti kazandıran Atatürk ve silah arkadaşlarına minnettarız. Yolu yolumuz, ilkeleri ilkemizdir. Allah onlardan razı olsun! İstiklal mücadelemizin başlangıcının, hürriyet sevdamızın, bağımsızlık hareketine dönüşmesinin yüzüncü yılında, o kutlu mücadelenin mihenk noktasından her alanda yeni bir milli mücadele ateşi yakmak üzere burada toplandık. Devletimizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden giderek bu güzel şehrimize, kurtuluşumuza vesile olacak bir sürecin başlangıcı olması dileklerimizle, en temel insani ve demokratik haklarımızı haykırmaya geldik. Toplumun her alanında adalet talebimizi duyurmaya geldik. Türk milleti olarak bir ve bütün olduğumuzu bir kere daha dost düşman herkese göstermeye geldik. İşçi, memur, emekli, işsiz her kesimden insanımızın yüreği, mutlu, huzurlu, refah içinde bir Türkiye için atıyor. Bugün, güvencesiz ve kuralsız çalışmanın yaygınlaştığı, yoksulluğun insanların kaderi olarak sunulduğu, çaresizliğin pompalandığı bir dönemi yaşıyoruz. Çalışanların yarısı kayıt dışında, sosyal güvenceden, emeklilik hakkından mahrum bir şekilde çalışıyor. Çalışanlarımızın kıdem tazminatına göz dikiliyor, esnek ve kuralsız çalışma biçimleri yaygınlaştırılmak isteniyor.
KAHVECİ: ÇALIŞMA HAYATININ ONLARCA SORUNU ÇÖZÜM BEKLİYOR
Biz hem bu sorunlarla hem de adına sendika diyen ama sorunlar karşısında kafasını kuma gömen oluşumlarla mücadele etmek zorundayız. Çocuklarımız geleceğinden umutsuz… Genç işsizlikte, işsizlikte, enflasyonda OECD ülkeleri içinde en ön sıradayız. Resmi işsiz sayısı 5 milyona dayandı; her evde en az bir işsiz evladımız var. Kamuda bizden olan olmayan ayrımı çalışma barışını bozuyor, verimi düşürüyor, umutlarımızı köreltiyor. Kamu çalışanlarının yaşadığı sıkıntılar, her geçen gün katlanarak büyüyor. Sudan gerekçelerle, asılsız bahanelerle, mülakat gibi adaletsiz bir sistem kamu personel rejimine entegre ediliyor. Bunun üzerine bir de performans sistemi adı altında yeni bir adam kayırma yöntemi getirilmeye çalışılıyor. Memurlarımızın lehine alınmış yargı kararları yok sayılıyor. Küfre rıza küfürdür; zulme rıza zulümdür. Bugün karın ağrısı olanlar var, geçmişten beri terör örgütleriyle koyun koyuna olanlar var. Her zaman söyledik; şimdi bir kez daha uyarıyoruz. Ayrımcılığa yol açan, objektif unsurlar içermeyen her uygulama, kamuda yeni yandaş oluşumların kaynağı olur.
Bugün FETÖ belasını başımıza saran bu tarafgir anlayıştan vazgeçilmedikçe, kamuya yeni örgütler çöreklenir. Öğretmenlerin 4+2 sözleşmeli uygulaması 3+1’e indirilecek dendi; unutuldu. Tam bir yıl önce kamu görevlilerine 3600 ek gösterge sözü verildi; unutuldu. Tüm memurlarımızın ek gösterge beklentisi var dedik. Ek gösterge adaletsizliği yüzünden emeklilik kabusa dönüşüyor dedik. Yardımcı hizmetlilerin sorunları, memurlarımızın, teknisyenlerin, şeflerin ek ödeme ve özel hizmet tazminatı başta olmak üzere, maruz kaldıkları adaletsizlikler, çalışanlarımızı canından bezdirdi. Emeklilerimiz de düşük maaşla yoksulluk içinde hayat mücadelesi veriyor. İdarecisi aynı, işvereni aynı, görevi aynı, yaptığı işi aynı ama hakları, maaşları, izinleri, bağlı oldukları kanunları farklı olan bir sistem olur mu? Olmuyorsa, bunun adına hukuk devleti denir mi? Devlet kurumlarında, 657 sayılı kanunun 4/a; 4/b, 4/d maddesi,
İdari hizmet sözleşmeli, 1309 sayılı kanun, 2547 sayılı kanun, 3056 sayılı kanun, 4924 sayılı kanun, 5393 sayılı Kanun, 399 sayılı KHK gibi nice kanun ve KHK’ya göre çalıştırılan personel var. Bir ülkede bu kadar çeşitli bir istihdam rejimi olur mu? Bu arkadaşlarımızın hiçbiri, bir diğeri ile aynı haklara sahip değil. Böyle bir kamu personel anlayışı olur mu? Böyle bir idarede, adalet sağlanabilir mi Allah aşkına? Bu çeşit uygulamalar, kamudaki istihdam güvencesini tahrip etmekte; çalışanlarımızı çaresizlik girdabında kaderine terk etmektedir. Her ekonomik sıkıntının faturası çalışanlara çıkartılıyor. Kurumlar arasındaki ücret adaletsizliği almış başını gidiyor. Maaşlar açıklanan enflasyon kadar artıyor; gerçek enflasyon karşısında eriyor. Bu duruma sessiz kalamayız. Yap-boz tahtasına döndürülen eğitim sistemini söylemeyecek miyiz? Atanamayan öğretmenin, atanamayan sağlık personelinin sesi olmayacak mıyız? Elbette mücadele edeceğiz; milletimizin derdi ile dertleneceğiz. Adına sendika diyen ama sendikacılıktan nasibini almamış birileri, kasasına girecek paranın derdine düşüp dayanışma aidatı aşkıyla yanarken biz, 2 bin 20 lira ile bir ay geçinen asgari ücretliyle, 3 bin 500 lira maaşı yetiştirmeye çalışan memurumuzla dertleniyoruz. Bu ülkede iş bulmanın bir dert, çalışmanın ayrı bir dert olduğunu biliyor, sorunların çözülmesini istiyoruz. Performansa dayalı maaş sistemi ile sağlık çalışanlarının, KİT çalışanlarının, Demiryolu, PTT çalışanlarının canına okunuyor. Sağlığımızı, hayatımızı emanet ettiğimiz sağlık çalışanlarından doğru teşhis, doğru tedavi yerine, daha çok hastaya bakması isteniyor. Sorunlar yalnızca eğitimde, sağlıkta mı? Büroda, ulaşımda, imarda, enerjide, tarım-orman işlerinde, kültür-sanat alanında, yerel yönetimlerde, haberleşme, diyanet çalışanları, hangi alana bakarsak orada bir sorunla karşılaşıyoruz; çalışanlarımızın ezildiğini görüyoruz.
“YILLARDIR BASKI VE TEHDİTLE YAPTIKLARI ÜYELER ŞİMDİ KENDİ İSTEK VE ARZULARIYLA BASKIDAN ÖZGÜRLÜĞE KOŞUYORLAR”
Enflasyon aldı başını gidiyor. Hayat pahalılığı hepimizin cebini yakıyor. Resmi enflasyon yıllık %20; gıda enflasyonu %30 oldu. Ama memur maaşlarına yapılacak zam toplam %9 olarak belirlendi. Son bir yılda, 4 kişilik ailenin aylık harcaması tam 943 lira arttı ama maaşlara gelen bütün zamlar, enflasyon farkı dahil 639 lira. Yani bir memur ailesi, geçen seneye göre aylık 304 lira fakirleşti. Ortalama memur maaşı bir yıl içinde %10 eridi. İki gün sonra nisan enflasyonu da açıklanacak ve bu rakamın üzerine eklenecek. Cebimizdeki delik, mutfağımızdaki yangın daha da büyüyecek. 2002’den beri ülke ekonomisi büyürken bize aynı oranda bile zam yapılmadı. Bazı sendikalar enflasyon kadar maaş artışını bir marifetmiş gibi kamu çalışanlarına sunmaya çalışıyor, yüzleri hiç kızarmadan meydanlarda dolaşıyor. Yıllardır baskıyla, tehditle, ahlaksızca kaydettikleri üyeler, vebadan kaçar gibi bu sendikalardan kaçmaya başlayınca, bunların da feryadı dağı taşı tuttu. Neymiş efendim, memurlara baskı yapılıyormuş da üyeleri ondan istifa ediyormuş!
Geçiniz bunları. Kamu görevlilerimiz, baskıdan kaçıyor, özgürlüğe koşuyorlar. Yıllardır iradelerine konulan ipoteği kaldırıyor, sendikal esaret zincirlerini parçalıyorlar. Bunlar, haklarını savunamadıkları memurların hür iradelerini kullanmalarını dahi hazmedemiyor, kendi başarısızlıklarına kılıf bulmaya çalışıyorlar. Eğer baskıyı dile getirecekseniz; yıllar boyunca oradan oraya sürülen, hakkı yenen, özellikli birimlerde çalıştırılmayan, görevde yükselmeleri engellenen Türkiye Kamu-Sen üyelerine bakın. Eğer adaletten ve ahlaktan en küçük bir pay aldıysanız, sizin dışınızdaki sendika üyelerine yapılan baskının da sona ermesi için mücadele edin. Yıllarca her türlü kuralı ve kanunu çiğneyerek, sendikal alanı necasetle doldurduysan, bugün çıkıp şikâyet etme hakkın yok. Eğer ağlayacaksanız oynamayın! Terazisini bozduğunuz kantarın ölçüsünden şikâyet etmeyin.
“TÜRKİYE KAMU-SEN GÜMBÜR GÜMBÜR GELİYOR”
Türkiye Kamu-Sen gümbür gümbür geliyor, bütün oyunlarınızı bozuyor. Paniğiniz bu yüzden, ağlamanız bu yüzden…Oynamayı bilmeyen gelin yerim dar dermiş; Türkiye Kamu-Sen toplu sözleşme masasına oturmasın diye feryadınız bu yüzden…Şimdi önümüzde yeni bir toplu sözleşme dönemi var. Bunlar, memur maaşları eridi, diyebilirler mi? Hayır! Verilen sözler tutulmadı, diyebilirler mi? Hayır! Gıdada enflasyon %30 oldu, maaşlar da %10 eridi, öyleyse bize de ek zam verin diyebilirler mi? Hayır! Çıkıp meydanlara, bunun için mücadele edebilirler mi? Hayır! O halde, bunlar memuru temsil edebilirler mi? Elbette hayır! İşte ağlayıp sızlanmaları, ortalığı ayağa kaldırmaları, dayanışma aidatı isteyip kasayı doldurmayı düşünmeleri hep bu yüzden! Yetkilendirilmiş sendikamsı yapıların memurun halinden anlamadığı çok açık. Sendikacılıktan anlamayanların yetkili olduğu yerde de yaralar sarılmıyor, memurun yaraları azıyor. İnşallah kamu çalışanlarımız bunlara en güzel cevabı 15 Mayıs’ta, yetki sürecinde verecek. Yetkililerden de Memur-Sen üyelerine baskı yapıldığı iddialarına gösterilen tepkinin aynısını bizlere baskı yapılırken de göstermelerini bekliyor, eşitlik, adalet ve hakkaniyet istiyoruz. Millî mücadelenin başlangıç noktasından bir kere daha ilan ediyoruz ki, kim Türk milletine, Türk Devletine, Türk memuruna, kurulu nizama, adalete, hakkaniyete ve liyakate düşmansa, Türkiye Kamu-Sen’in de can düşmanıdır. Yıllardır bize zulüm yaptılar yılmadık. Tehdit ettiler geri durmadık. Onlar koltukların gölgesine sığındı biz meydanlara ve yüreğimize güvendik. Hak dedik, hukuk dedik, çile çektik bugünlere geldik. Gerçek anlamda sendikal haklarımıza kavuşmak, sosyal devlet ilkesini hayata geçirmek için bundan sonra da kararlılıkla mücadele edeceğiz.
Toplumumuzdaki kutuplaşmaların son bulması, milli birlik ve beraberliğimiz için bütün azmimizle çalışacağız. Devletimizin tüm kurumlarının hukuk devleti anlayışıyla hareket etmesi için kararlılıkla mücadele edeceğiz. Toplu pazarlık ve örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılsın diye, vatandaşlarımızın yüzü gülsün diye daha çok çalışacağız. Huzurlu ve insan onuruna yaraşır bir yaşam istiyoruz. İstihdamın korunması, geliştirilmesi ve işsizliğin önlenmesini istiyoruz. Esnek, güvencesiz, sözleşmeli personel istihdamının kaldırılmasını, tüm güvencesiz sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesini istiyor, Devletin memuruna sıfat olarak harfler ve rakamlar değil, Devletin kadrolu memuru sıfatı yakışır diyoruz. Kamu personel sistemi aile birliği üzerine inşa edilsin, parçalanmış aile dramı son bulsun, çocuklar annesiz, babasız büyümesin istiyoruz. Enflasyon kadar zam çıkmazından kurtulmak istiyoruz. Adil bir gelir dağılımı istiyoruz. “Nimette de külfette de adalet olsun” diyoruz. Ek gösterge düzenlemesinin tüm memurların sorunlarını çözecek şekilde genişletilerek bir an önce hayata geçirilmesini istiyoruz. Yardımcı hizmetler sınıfı personelinin ve üniversiteli işçilerin sorunları çözülsün istiyoruz. Dar ve sabit gelirlinin üzerine bir karabasan gibi çöken vergi adaletsizliğinin son bulmasını istiyoruz. Kamuda atamada ve görevde yükselmede adalet, eşitlik, hakkaniyet ve liyakat öne çıksın, bütün adaletsizlikler son bulsun, hak eden hak ettiği yere gelsin istiyoruz. Geleceğe güvenle bakan, birbirine saygılı, mutlu, müreffeh, muasır medeniyet seviyesinin de üzerine çıkmış bir toplum istiyoruz.
“100 YIL ÖNCE OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE MAHFİLDEKİ TÜM KESİMLERLE MÜCADELEYE HAZIRIZ”
Memurun, işçinin, emeklinin sorunlarını hasıraltı etme, gündemi saptırma amacı güdenler, çalışanlara ve sendikacılığa en büyük darbeyi vurmaktadır. Çalışanların örgütlü mücadelesini zayıflatarak, küresel saldırılar karşısında bizleri güçsüz ve savunmasız bırakmak isteyenler var. Emeğinin karşılığını alamayan, alın terini akıtan ama kıymeti bilinmeyen bir çalışma hayatı gerçeği ile karşı karşıyayız. Bütün bu olumsuzlukların üstüne, bizleri birbirimize düşürmek isteyen, her fırsatta milletimiz içine nifak tohumları ekmek isteyenler var. Nice koç yiğitlerin aziz kanlarıyla sulayıp, canları pahasına vatan yaptığımız bu topraklarda, yeni bir var olma savaşının eşiğindeyiz. Tıpkı bundan 100 yıl önce olduğu gibi yurdumuz, bugün de içeriden ve dışarıdan kahpece kuşatılmaya çalışılmaktadır. Emperyalist hainler, maşa olarak kullandıkları terör örgütleri aracılığıyla, bizlere yeni bir bedel ödetme peşine düşmüş durumdadır. Elbette ki yurdumuzu işgalci ve işbirlikçi mihraklara teslim edecek değiliz. 100 yıl önce olduğu gibi bugün de bu mahfildeki bütün kesimlerle her türlü mücadeleye hazırız. Ne mutlu ki, bugün burada toplanan kalabalığa baktığımda, aydınlık bir gelecek görüyorum. Bugün burada, hak mücadelesinin kutsiyetine inanmış, Hakkı istemenin Allah emri olduğunu idrak etmiş, “birlikten kuvvet doğar” diyen milyonların iradesini görüyorum. Aziz vatanımızın dört bir yanından güzel Samsun’umuza akın eden dava arkadaşlarım, sizler kardeşliğimizin, azmimizin, kararlılığımızın işareti; geleceğimizin teminatısınız. Eğilmez baş, bükülmez bilek, yorulmaz yürek burada! Biliyorum ki, adım attığı her yere medeniyeti, mertliği, insanlığı öğreten, karşılaştığı her toplumu cesareti ve dürüstlüğü ile kendisine hayran bırakan yüksek ruh, bu milletin her bir ferdinin yüreğinde ilk günkü saflığıyla yaşıyor. Biliyorum ki, Kur’an’ı baş tacı edip, Uzak Asya’dan Avrupa içlerine kadar tüm coğrafyayı İslam’la şereflendiren Türk milleti yıkılmaz. Bizleri ayırmaya, kardeşi kardeşe kırdırmaya çalışanlar asla bu emellerine ulaşamayacak. Bir arada daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz, haklarımızı elde edebilmek için daha güçlü bir mücadele vereceğiz. Bunun için Devletimizin kurulduğu günden bu yana idealimiz olan milli egemenlik, milli devlet ilkesinden sapmayacağız. Gayri milli oluşumlarla iç içe geçmiş hiçbir anlayışa prim vermeyecek, milli sendika anlayışını yükselteceğiz.
İşte burada; bağımsızlık uğruna, kelle koltukta yola çıkan, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm milli mücadele kahramanlarının manevi huzurunda haykırıyor ve söz veriyoruz: Nasıl ki, sizler 100 yıl önce “Ya istiklal ya ölüm” diyerek, yaktığınız mücadele ateşiyle bizlere hürriyetimizi hediye ettiyseniz, bizler de kamu çalışanlarını sendikal esaretten kurtaracak, bileklerine geçirilmiş prangaları parçalayacak, iradelerine ipotek koyan anlayışı yerle bir edeceğiz. Bu yüzden çilemiz çok, işimiz zor ama eninde sonunda biz kazanacağız.
Yılmayacağız! Yıkılmayacağız! Yorulmayacağız!
Başaracağız! Başaracağız! Başaracağız!
100 YIL ÖNCEKİ İNANÇ VE KARARLILIKLA MİLLİ BİRLİK, MİLLİ EGEMENLİK, MİLLİ DEVLET VE MİLLİ SENDİKA İÇİN HER ALANDA YENİDEN MİLLİ MÜCADELEYE BİSMİLLAH
“Önce Elif olmak Mehmet olmaktır mesele
Elif gibi dümdüz Mehmet gibi şahan
Sonra bir kadın, bir erkek ve sonra vatan
Dalgalanan bayrağın gölgesinde bir olmaktır mesele
Birlik olmak hiç hayıflanmadan
Kınalı Alileri yetiştiren ana olmaktır Elif
Erzurum tabyalarında Nene Hatun olmaktır
Kazma kürek demeden ne bulduysa çağlayan
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirinde Elif olmaktır
Mustafa Kemal’in kağnısını yürüten
Arif Nihat’ın şiirinde bayrak olmaktır
Nereye dikilmek istiyorsa oraya dikilen.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!” diyerek sözlerini noktaladı.
Genel Başkanımızın konuşmasının ardından alanda toplanan on binler, hep bir ağızdan ANDIMIZ’ı okuyup “Varlığımız Türk varlığına armağan olsun” diyerek söz verdiler.