Türkiye Kamu-Sen olarak, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününü, Eskişehir’de, adına yakışır bir şekilde bayram tadında, coşkuyla kutladık.
Türkiye Kamu-Sen olarak, hiçbir şeyin ardına saklanmadan yalnızca çalışanlar ve milletin hakları için meydanları inlettik.
Türkiye’nin dört bir yanından yola çıkarak Eskişehir’e ulaşan işçi, memur, emekli, 4/C’li, ataması yapılmayan öğretmenler, İ.İ.B.F. mezunları, KPSS kapısında hayata tutunmaya çalışan genç işsizler, yüksekokul mezunları, emeklilikte yaşa takılanlar ve daha nicelerinin oluşturduğu binler, sabahın erken saatlerinde Eskişehir Atatürk Bulvarı’nda toplandı.
Başta Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk ve bağlı sendikalarımızın Genel Başkanları, Genel Merkez yöneticilerimiz, Şube Başkanlarımız ve İl Temsilcilerimiz öncülüğünde Eskişehir Atatürk Bulvarı’ndan yürüyüşe geçen kalabalık, yol boyunca atılan sloganlarla Eskişehir’e 1 Mayıs coşkusunu yaşattı. Yürüyüş sırasında Eskişehirli vatandaşlarımızda alkışlarla, toplanan binlerce çalışana destek verdi.
Türkiye Kamu-Sen’in İç Anadolu’daki bu büyük coşkusu, tüm Türkiye’ye yayılırken, yürüyüşün sonunda Odun Pazarı Meydanına ulaşan binlerce çalışan davullarla zurnalarla halay çekerek emek ve dayanışmanın en güzel örneklerini sergilediler.
KONCUK: HAK MÜCADELEMİZE OMUZ VERMEYE, SESİMİZE SES VERMEYE HOŞ GELDİNİZ
Odun Pazarı Meydanındaki mitingimiz başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve tüm şehitlerimiz için bir dakikalık saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı.
Meydanda toplanan binlere seslenen Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, “Türkiye Kamu-Sen olarak yalnızca kamu görevlileri için değil işçilerimiz, işsizlerimiz, emeklilerimiz, gençlerimiz için Hak yolunda mücadele veriyoruz' dedi. Koncuk, “4/A’lı, 4/B’li, 4-C’li, sözleşmeli, idari hizmet sözleşmeli, geçici işçi gibi sınıflandırmalarla, hakları her geçen gün budanan, eşinden, anasından, babasından ayrı çalışmak zorunda kalmış, ekmeği ile ailesi arasında tercihe zorlanmış, cefakâr kardeşlerim,
Küresel sermayenin esiri olmuş, gözlerini vatandaşa dikmiş, üretmeden büyüme, ter akıtmadan çok para kazanma peşinde koşan idareciler yüzünden, işsiz kalmış çilekeş kardeşlerim,
Yıllarca okullarda dirsek çürütmüş, üniversiteye girmek ve aydınlık bir geleceğin kapılarını aralamak isterken, her engeli geçmiş ama torpili olmadığı için işsiz kalmış genç kardeşlerim,
Türkiye Kamu-Sen olarak düzenlediğimiz bu güzel buluşmaya, hak mücadelemize omuz vermeye, sesimize ses vermeye Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Hepinizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününü kutluyorum.
Değerli arkadaşlarım; Türkiye Kamu-Sen olarak yalnızca kamu görevlileri için değil işçilerimiz, işsizlerimiz, emeklilerimiz, gençlerimiz için Hak yolunda mücadele veriyoruz.
Eskişehir, Kurtuluş mücadelemiz için verdiğimiz beş önemli meydan savaşının üçüne şahit olmuş, gerçek bir er meydanıdır.
Bizler de bu güzel şehrimize, kurtuluşumuza vesile olacak bir sürecin başlangıcı olması dileklerimizle, en temel insani ve demokratik haklarımızı haykırmaya geldik. Toplumun her alanında adalet talebimizi duyurmaya geldik.
Türk milleti olarak bir ve bütün olduğumuzu bir kere daha dost düşman herkese haykırmaya geldik. Yıllardır her 1 Mayıs’ı gereksiz tartışmalar ve gerginlikler içinde, biber gazı eşliğinde kutluyoruz. Artık çalışan sorunlarının biber gazında boğulmasını istemiyoruz.
Dayanışma, alın terinin ön plana çıktığı, çalışanların iş güvencesi, taşeronlaşma, sendikalaşma, ücret sorunlarının gündeme geldiği ve tartışıldığı 1 Mayıslar istiyoruz. İşçi, memur, emekli, işsiz her kesimden insanımızın yüreği, mutlu, huzurlu, refah içinde bir Türkiye için atıyor.
Hak aramak kutsal bir mücadeledir. Bizler bu mücadeleyi yalnızca bir alanda değil; her alanda, her platformda veriyoruz. Bugün, güvencesiz ve kuralsız çalışmanın yaygınlaştığı, yoksulluğun insanların kaderi olarak sunulduğu, çaresizliğin ve biat kültürünün pompalandığı bir dönemi yaşıyoruz.
Çalışanların yarısı kayıt dışında, sosyal güvenceden, emeklilik hakkından mahrum bir şekilde çalışıyor. Çalışanlarımızın kıdem tazminatına göz dikiliyor, asgari ücret bölgeselleştirilmek, esnek ve kuralsız çalışma biçimleri yaygınlaştırılmak isteniyor.
Taşeron işçilerinin sayısı toplamda 2 milyona yaklaştı. Kamuda asli işler, anayasaya aykırı bir biçimde taşeron çalışanlarına, işçilere gördürülmeye başlandı. Biz hem bu sorunlarla hem de adına sendika diyen ama sorunlar karşısında kafasını kuma gömen oluşumlarla mücadele etmek zorundayız.
Bakın, bugün memurları, işçiler gibi “Kıdem tazminatını, ihbar tazminatını verip, kapının önüne koymak' isteyen bir iktidar var.
Çocuklarımız geleceğinden umutsuz…
Genç işsizlikte, işsizlikte, enflasyonda OECD ülkeleri içinde en ön sıralardayız. Her evde en az bir işsiz evladımız var. Biz yalnızca kendi haklarımız, kendi geleceğimiz için değil, çocuklarımızın hakları, çocuklarımızın geleceği için de mücadele etmek zorundayız. Kamuda bizden olan olmayan ayrımı çalışma barışını bozuyor.
Hala ülkemizde 4/C gibi insanlık dışı bir istihdam türü mevcut ve bunların sayısı da giderek artıyor. Devletinin verdiği görevle, milletine hizmet eden kamu çalışanlarının yaşadığı sıkıntılar, her geçen gün katlanarak büyüyor.
FETÖ ile terör örgütleri ile mücadele gerekçesiyle mülakat gibi adaletsiz bir sistem kamu personel rejimine entegre edildi. Bunun üzerine bir de performans sistemi adı altında yeni bir adam kayırma yöntemi getirilmeye çalışılıyor. Memurlarımızın lehine alınmış yargı kararları yok sayılıyor' dedi.
KONCUK: BİRİLERİ ARTIK DOĞRULARI SÖYLEMELİ
Kamuda yaşanan ihraçlara da değinen Koncuk, “Türkiye Kamu-Sen olarak 19 Temmuz’dan bu yana açıklamalarımız ortada. Hep adalet ve hukuk vurgusu yaptık. Birileri doğruları söylemeli. Masum insanları koruma mecburiyetimiz var. Yüce Allah bize bunu emrediyor. Küfre rıza küfürdür; zulme rıza zulümdür' dedi. Koncuk, “Üstümüzden 15 Temmuz hain darbe girişimi adeta silindir gibi geçti. Emniyetteki son gelişmelerle birlikte 108 bin civarı ihraç var. 35-40 bin civarında açıkta olanlar var. Kimisi bakanlıkların, bir kısmı da valilik ve rektörlüklerin açığa aldıkları…
Türkiye Kamu-Sen olarak 19 Temmuz’dan bu yana açıklamalarımız ortada. Hep adalet ve hukuk vurgusu yaptık. Bu 15 Temmuz’un sorumluları ile hesaplaşma yapılmasın demek değil. Sorumlularla ilgili ne yapılması gerekiyorsa yapılsın. Eline silah alan kim varsa onlarla ilgili her şey yapılsın ama kantarın topuzu, adalet terazisi şaşmadan bunu yapmalıyız. Üyelerimizden de ihraç edilenler oldu; terör örgütüyle alakası olmayan insanlar var. Bunları anlatıyoruz. Hâlâ bir gelişme yok.
Bir valilik başka diğeri başka, rektörler, bakanlıklar farklı uygulamalar yapıyor; bu nasıl çözülecek? OHAL komisyonu kurulacaktı; hâlâ ses seda yok. Birileri sorumluluk almalı. Birileri doğruları söylemeli. Masum insanları koruma mecburiyetimiz var. Yüce Allah bize bunu emrediyor. Küfre rıza küfürdür; zulme rıza zulümdür.
Bugün karın ağrısı olanlar var, geçmişten beri terör örgütleriyle koyun koyuna olanlar var. Her zaman söyledik; şimdi bir kez daha uyarıyoruz. Ayrımcılığa yol açan, objektif unsurlar içermeyen her uygulama, kamuda yeni yandaş oluşumların kaynağı olur.
Bugün FETÖ belasını başımıza saran bu tarafgir anlayıştan vazgeçilmedikçe, kamuya yeni örgütler çöreklenir. Kendi insanına, çalışanına, memuruna düşman bir anlayışa daha ne kadar sabredeceğiz?
Hizmetlilerin ek gösterge sorunu; memurlarımızın, teknisyenlerin, şeflerin ek ödeme başta olmak üzere, maruz kaldıkları adaletsizlikler, çalışanlarımızı canından bezdirdi. Kamu çalışanlarımız düşük maaşla, elverişsiz ortamlarda adeta bir sefalet içerisinde hizmet vermeye çalışıyor.
Emeklilerimiz de düşük maaşla yoksulluk içinde hayat mücadelesi veriyor. Kamuda aynı işi yapan, aynı özelliklere sahip ama farklı farklı statülerde personel çalıştırmak adaletle bağdaşır mı? Bu çalışanlarımızın hiçbirinin sahip olduğu haklar, bir diğeri ile aynı değil.
İdarecisi aynı, işvereni aynı, görevi aynı, yaptığı işi aynı ama hakları, maaşları, izinleri, bağlı oldukları kanunları farklı olan bir sistem olur mu? Böyle bir çağdaş yönetim anlayışı olur mu? Böyle bir idarede, adalet sağlanabilir mi Allah aşkına?
Bu çeşit uygulamaların temel amacı, kamudaki istihdam güvencesini yok etmek ve çalışanlarımızı adeta esir almaktadır. Bugün ne yazık ki, çalışanlarımızın hayatı kâbusa dönmüştür. Birileri, çalışanların iş güvencesinin olmadığı, alınıp satıldığı, kiralandığı, istenildiğinde işten çıkarıldığı bir yapı istiyor.
Bu sistemde, her çalışanın işsizlikle tehdit edildiği, sendikasız, güvencesiz ve güçsüz bırakıldığı; düşük ücretli, düşük maliyetli bir istihdam piyasası oluşturmak temel hedeftir.
Memurluk güvencesinin yok edilmek istenmesi,
Sözleşmeli personel çalıştırılması,
4/C’li geçici işçilerin sayısının her geçen gün artması,
İşsizlerin bir çığ gibi büyümesi, işte hep bu yüzdendir.Bu nedenle, ekonomik krizlerde fatura, çalışanlara çıkartılıyor. Kurumlar arasındaki ücret adaletsizliği almış başını gidiyor.Maaşlar açıklanan enflasyon kadar artıyor; gerçek enflasyon karşısında eriyor.
Diyor ya ozan (Aşık Mahsuni Şerif);
“Milletin sırtından doyan doyana,
Bunu duyan yürek nasıl dayana?
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,
Bilmem söylesem mi; söylemesem mi?'
Elbette söyleyeceğiz, elbette mücadele edeceğiz.Yap-boz tahtasına döndürülen eğitim sistemini söylemeyecek miyiz? Gençlerimizin kararan geleceği için bir şeyler yapmayacak mıyız?350 bin atanamayan öğretmenimizin sesi olmayacak mıyız?
Elbette, elbette mücadele edeceğiz. Milletimizin derdi ile dertleneceğiz. Her dört gencimizden biri kayıtlı işsizdir. 400 bin iktisadi idari bilimler mezunu, 250 bin sağlıkçı, 779 bin meslek yüksekokulu mezunu, 2 milyon lise mezunu işsiz, aşsız, hayata tutunmaya çalışıyor.
Garip, gureba; fakir, fukara edebiyatı yapanların gariplerin, fakirlerin sorunlarına kulak tıkadığını gördükçe üzülüyoruz. Birileri zevk-ü sefa içinde yaşarken bin 400 lira ile bir ay geçinen asgari ücretliyi, 2 bin 200 lira yetinmek zorunda kalan memurumuz adına kahroluyoruz. Bu ülkede iş bulmanın bir dert, çalışmanın ayrı bir dert olduğunu biliyor, sorunların çözülmesini istiyoruz.
Performansa dayalı maaş sistemi ile sağlık çalışanlarının, KİT çalışanlarının, PTT çalışanlarının canına okunuyor.Sağlığımızı, hayatımızı emanet ettiğimiz kamu çalışanlarından doğru teşhis, doğru tedavi yerine, daha çok hastaya bakması isteniyor.
Buradan yetkililere sesleniyorum:
Atama bekleyen öğretmenlerimizin atamasını derhal yapın!
İşsiz gençlerimize istihdam kapılarını açın!
Emekliyi hor görmekten vaz geçin!
Memura olan nefretinize bir son verin!
Bizim gencimize, bizim işsizlerimize sahip çıkın!
Sorunlar yalnızca eğitimde, sağlıkta mı? Büroda, ulaşımda, imarda, enerjide, tarım-orman işlerinde, kültür-sanat alanında, yerel yönetimlerde, haberleşme, diyanet çalışanları, hangi alana bakarsak orada bir sorunla karşılaşıyoruz; çalışanlarımızın ezildiğini görüyoruz' dedi.
KONCUK: "TARİHİ TOPLU SÖZLEŞMEYE İMZA ATTIK" DİYENLER İMZALARINA SAHİP ÇIKAMAMIŞTIR
Ekonomik sıkıntıları ve çalışanların kayıplarını da değerlendiren Genel başkan İsmail Koncuk, “2002’den beri ülke ekonomisi sürekli büyürken memurlara aynı oranda bile zam yapılmadı. Bu yüzden maaşlar olması gerekenin %40,8 yani tam bin 85 lira altında kaldı. 11 milyon emekli unutulmuş durumda…2015 enflasyon farkı hakkımızla oynanması nedeniyle maaşlarımızın %1,8’i çalındı' dedi. Koncuk, “Enflasyon aldı başını gidiyor. Hayat pahalılığı hepimizin cebini yakıyor. Bu yıl üç aylık enflasyon tam %4,34… Memura altı ay için verilen %3… Üç ay içinde maaşlardaki resmi erime %1,34…
Ama bu üç ay içinde gıda %10,8; sağlık %13,3; ulaşım %11,5; ısınma %4,7; temizlik ise %4,5 oranında zamlandı. 2016 mart ayı ile 2017 mart ayı arasında ise enflasyon ortalama olarak %11,29 olarak gerçekleşti. İki gün sonra nisan enflasyonu da açıklanacak ve bu rakamın üzerine eklenecek.
Yani cebimizdeki delik daha da büyüyecek. 2002’den beri ülke ekonomisi sürekli büyürken memurlara aynı oranda bile zam yapılmadı. Bu yüzden maaşlar olması gerekenin %40,8 yani tam bin 85 lira altında kaldı.
11 milyon emekli unutulmuş durumda…2015 enflasyon farkı hakkımızla oynanması nedeniyle maaşlarımızın %1,8’i çalındı. Yargı kararıyla 550-650 lira ek ödeme almaya hak kazanan 4/C’liye 150 lira ek ödeme verilmesi kararıyla geçici çalışanlarımızın 400-500 lirası ellerinden alındı.
Sözleşmeli personele, 4/C’lilere, taşeron çalışanlarına, memur işi yapan kamu çalışanlarına kadro verilecekti, KİT’lerde ücret grupları yeniden düzenlenecekti, fiili hizmet zamları yeniden belirlenecekti, unutuldu. Toplu sözleşmenin üzerinden 2 yıla yakın zaman geçti ama 19 maddesi hala uygulanmadı.
Yani bu bir zulümdür. Memura %3+4’e alkışlar eşliğinde imza atanlar bu zulme ortak olmuşlardır. Tarihi toplu sözleşme imzaladık diyenler, tarihi bir gaflete imza atmışlar ama bu imzalarına dahi sahip çıkamamışlardır. Ne büyük bir ayıptır ki, bu sendika geçtiğimiz günlerde kendisini Kamu Denetçiliği Kurumuna şikâyet etti.
Aslında dedi ki, biz bu işi bilmediğimizden 2015 yılında bir yanlışa imza attık ve 4/C’lilerin ek ödeme hakkının gasp edilmesine göz yumduk. Şimdi yetki dönemi ya sanki toplu sözleşmenin altına başkası imza atmış gibi utanmadan, sıkılmadan gittiler alkışlar, tezahüratlarla imzaladıkları toplu sözleşmenin sonucunu şikâyet ettiler.
Ozan çok güzel söylemiş (Ali Ekber Çiçek):
“Dünya için gül benzini soldurma.
Halden bilmeyene halin bildirme,
Tabip olmayana yaran sardırma,
Azdırırsın bir gün yarayı gönül.'
Şimdi ne başımızdakiler ne de yetkilendirilmiş sendikamsı yapıların memurun halinden anlamadığı çok açık. Sendikacılıktan anlamayanların yetkili olduğu yerde de yaralar sarılmıyor, memurun yaraları azıyor işte' dedi.
KONCUK: BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZ OLDUĞU MÜDDETÇE BİZİ KİMSE YIKAMAYACAK
“Kim devlet memuruna düşmansa bize dost olamaz' diyen Genel başkan İsmail Koncuk, “Bugün kamuyu istediği gibi dizayn etmek uğruna yargı kararlarını dahi hiçe sayanlar var. Ama şundan eminim ki, birliğimizi ve beraberliğimizi yenecek hiçbir güç de yok. Bizler birlik oldukça, hiçbir güç, bizleri yok saymaya, haklarımızı gasp etmeye yetmeyecektir' dedi. Koncuk, “Şu bilinsin ki, kim devlet memuruna düşmansa bize dost olamaz. Devlet memuruna hasım olan bize de hasımdır. Bizim gözümüzde muteber değildir. Aynı zamanda emekliyi de sıkıntıda bırakanlar, bizden asla olamazlar. Hiçbir güç, bizleri yolumuzdan döndüremeyecek.
Gerçek anlamda sendikal haklarımıza kavuşmak, sosyal devlet ilkesini hayata geçirmek için kararlılıkla mücadele edeceğiz. Toplumumuzdaki gerginliklerin, kutuplaşmaların son bulması, milli birlik ve beraberliğimiz, hoşgörü ikliminin yeniden yeşertilmesi için bütün azmimizle çalışacağız.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm kurumlarının hukuk devleti anlayışıyla hareket etmesi için kararlılıkla mücadele edeceğiz. Toplu pazarlık ve örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılsın diye, vatandaşlarımızın yüzü gülsün diye daha çok çalışacağız. İstihdamın korunması, geliştirilmesi ve işsizliğin önlenmesini istiyoruz.
Adil bir gelir dağılımı istiyoruz.
“Nimette de külfette de adalet olsun' diyoruz.
Güvenceli bir çalışma hayatı istiyoruz.
Taşeronlaşmanın son bulmasını, esnek, güvencesiz, sözleşmeli personel istihdamının kaldırılmasını, asıl işin taşeronlara yaptırılması uygulamasından vazgeçilmesini istiyoruz. Dar ve sabit gelirlinin üzerine bir karabasan gibi çöken vergi adaletsizliğinin son bulmasını istiyoruz. “Çalışanların, emeklilerin açlık sınırının altında ücret almasına son verilsin' diyoruz.
Çok kıymetli kardeşlerim, Ülkemizi gerginliğe sürükleyerek, memurun, işçinin, emeklinin sorunlarını hasıraltı etme, gündemi saptırma amacı güdenler, çalışanlara ve sendikacılığa en büyük darbeyi vurmaktadır.
Çalışanların örgütlü mücadelesini zayıflatarak, küresel saldırılar karşısında bizleri çaresiz bırakmak isteyenler var. Ne yazık ki bugün, çalışanlara karşı uygulanan hukuksuzluk var.
Bugün, kamu görevlilerine verdiği sözleri unutanlar, attıkları imzaya sahip çıkamayanlar var. Bugün karın tokluğuna çalışacak bir iş arayan milyonlarca işsizimiz var. Üniversiteyi bitirmiş ama çaresizlik içinde kıvranan milyonlarca gencimiz var.
Yüz binlerce okulda milyonlarca öğrenci öğretmen beklerken; ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmenimiz var. Bugün emeğinin karşılığını alamayan, alın terini akıtan ama kıymeti bilinmeyen çalışanlar var.
Bütün bu olumsuzlukların üstüne, bizleri birbirimize düşürmek isteyen, her fırsatta milletimiz içine nifak tohumları ekmek isteyenler var. Bugün vatandaşlarımızı bizden olan olmayan diye ayırmak için mülakat sistemini dayatanlar; performansı getirmek, iş güvencesini yok etmek isteyenler var.
Bugün kamuyu istediği gibi dizayn etmek uğruna yargı kararlarını dahi hiçe sayanlar var. Ama şundan eminim ki, birliğimizi ve beraberliğimizi yenecek hiçbir güç de yok. Bizler birlik oldukça, hiçbir güç, bizleri yok saymaya, haklarımızı gasp etmeye yetmeyecektir.
Ne mutlu ki, bugün burada toplanan kalabalığa baktığımda, aydınlık bir gelecek görüyorum. Bugün burada, hak mücadelesinin kutsiyetine inanmış, Hakkı istemenin Allah emri olduğunu görmüş, “birlikten kuvvet doğar' diyen milyonların iradesini görüyorum.
Aziz vatanımızın dört bir yanından güzel Eskişehir’imize akın eden siz dava arkadaşlarımın coşkusu kardeşliğimizin eseri; imanımızın, azmimizin, kararlılığımızın işareti; geleceğimizin teminatıdır.
Bu birlikteliğimiz, bu mücadele azmimiz sürdükçe, önümüzde hiçbir gücün duramayacağından emin olun. Bizleri ayırmaya, kardeşi kardeşe kırdırmaya çalışanlar asla bu emellerine ulaşamayacak. Bir arada daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz, haklarımızı elde edebilmek için daha güçlü bir mücadele vereceğiz.
Bu birliktelik, Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini, bir ve bütün olarak ilelebet payidar kılacaktır. Bizler alın terinin ve yüreğimizin gücünün farkına vardığımızda emin olun, bütün zorlukları aşacağız. Türkiye Kamu-Sen’in bu coşkusu, bu birlikteliği memurlarımızın tek umudu, gerçek temsilcisi olduğunun göstergesidir. Ama haksızlıklar karşısında sessiz kalırsak, memurlarımız iktidar yandaşı, emek düşmanı sendikalara destek vermeye devam ederse çalışana ve çalışan haklarına karşı saldırılar da artarak devam edecektir.
Şehitlerimizin kanları üzerine kurulmuş devletimizin ilerlemesi, birlik ve beraberlik içinde yaşayan mutlu, huzurlu vatandaşlarla mümkündür.
Ya hep birlikte doğru tarafta durup, Hakkın yanında yer alıp başaracağız ya da tefrikaya düşüp hep birlikte yok olacağız. Bizler işçisi, memuru, emeklisi, işsizi ile birlik olmak zorundayız.
Tek başımıza yalnız kalırız ama hep birlikte dağ olur, direniriz; sel olur, her engeli aşarız.
Tek başımıza güçsüzüz ama hep birlikte yenilmez oluruz.
Biz birlikte Türk oluruz, Türkiye oluruz.
“Fırlamışım yayımdan, ok hedefi mutlaka bulur
Son kale, son akında, ancak böyle kurtulur.
İnsan denmez bir avuç yal için sürünene
İnsan denmez sesimden ürküp, dev görünene
İnsan denmez gözyaşı döküp, ter dökmeyene
İnsan denmez hedefi görüp diz çökmeyene
Ben şüheda nesliyim, başkaya varmaz dilim
Belki mağdurum ama, asla meyus değilim.
Gökbayrak Albayrağa bir gün çizerken ufuk
O büyük kurtuluşa yürürken çoluk çocuk.
Bu nefes bu bedeni terk edip de gitse de
Ruhum at koşturacak, o büyük hengamede
Hâlâ tevekkülde mi kararlısın yoksa?
Sükût neyi halleder, yaran oyuk oyuksa?
Tevekkül Allah’adır zillete katlanılmaz!
Ya hayat ya ölüm! Bunun ötesi olmaz.
Ne mutlu Türküm diyene!