Kerkük Gurbet Değil Vatandır

Kerkük Gurbet Değil Vatandır

“Perdeleri örtük
Lambaları sönük
Sırtında yıllar yük
Hatıraları kırık dökük
Bir yer olacak orada
Adı Kerkük”
Arif Nihat ASYA

Kerkük kalesine Osmanlı subaylarının mezarlığında yer alan yazıdaki "Bağrında yattıkları toprak, gurbet değil vatandır.." sözü Kerkük’ün bizler için ne ifade ettiğini anlatmaya yeterlidir. 

Türk, bu topraklarda var olduğu günden beri Kerkük yurdumuzdur.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde olmaması bu gerçeği değiştirmez. Çünkü burada tarih her zaman coğrafyanın önüne geçmiştir. 
Misakı milli sınırları çizilirken, Ankara antlaşması imzalanırken de yapılan tarihi şuur ve Türklük bilincidir. 
 
Fakat 100 yıl önce bu hassasiyetler korunurken yakın dönemde stratejik derinlik gibi masallarla Türkiye’nin dış politikası mahvedilmiş, Suriye’deki vatan toprağı Süleyman Şah Türbesi terk edilmişti. Topraklarımızdan teröristler geçerken selam gönderen Başbakanlar bile görülmüştü. 

Gayri milli bir süreçten kadim Türk yurdu Kerkük’te nasibini almış, işgalcisi alkışlatılmış, Türkmenlere ait tapu kayıtları yakılırken, Türk’ün öz vatanı Kerkük’e peşmergenin paçavraları asılırken sessiz kalınmıştı. 

Tavizin yeni tavizler doğurarak ilerleyip Kerkük ve Irak’ın kuzeyinde yaşanan gelişmelerin Türkiye’nin toprak bütünlüğüne açıkça tehdit oluşturduğu bir zamanda meselenin yeni kavranmaya başlandığını görmekte ayrı bir durumdur. Ama sessiz kalınıp kafaların kuma gömülmesinden iyidir. Her ne kadar geç olsa da mesele milli bir meseledir.

Çünkü Kerkük’ün kaybedilmesi, Türkiye Cumhuriyeti üzerinde gözü olan hainler karşısında en önemli mevzilerden birinin kaybedilmesi anlamına gelecektir. Unutmayalım ki bir Türk yurdunda bir tuğlanın yıkılması Türkiye’nin surlarına atılan bir taş anlamına gelir. 

Bu bakımdan Kerkük’teki Türkmen varlığı, hiçbir hesaba kurban edilemeyecek kadar mukaddes ve değerlidir. Kerkük Türkiye Cumhuriyetinin sigortasıdır. Arap baharı denilen bir sürecin bütün Arap ülkelerini nasıl ateş olup yaktığını hep beraber gördük. 

Bugün Türk yurtlarının birer birer Türk varlığından soyutlanma çalışılmasında bir ateştir. Bu ateşte sürekli birileri tarafından harlanarak büyütülmeye çalışılarak Türkiye’yi sarması amaçlanmaktadır. Bunun için yangına değil çıkan her kıvılcıma müdahale etmek gerekmektedir.  

Çünkü ortada 1000 yıllık bir kin vardır ve bu her yüzyılda bir kana dönüşmektedir. 
 Winston Churchill, Çanakkale’de ve ardından da Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’ya hâkim olma emeline ulaşamadığında, Sevr paçavrası parçalanıp suratına çarpıldığında, “Şimdi gidiyoruz ancak 100 yıl sonra yine geleceğiz' demişti. 
Şimdi taşeronları ile yeniden geldiklerini görüyoruz. 

Onlar gelirken bizim yapmamız gereken tarihin ve millet olmanın bize yüklediği bir bilinçle hareket etmektir. Türklük şuuru ile hareket etmek sadece Türkiye’mizin sınırlarıyla çevrili bir mesele değildir. Türk’e nerede olursa olsun sahip çıkmak ve Türk yurtlarını başkalarının keyfine bırakmamaktır.  Tarih bize bu görevi yüklerken, gözünü Türkiye’ye çevirmiş ve “Vefalı Türk Gelsin Yeter' diyen kardeşlerimize sırtımızı dönemeyiz.  

Bu yüzden Kerkük’ten Bosna’ya, Musul’dan Doğu Türkistan’a kadar Türkün var olduğu her yer gurbet değil bizim için vatandır. Bu toprakların altında yatan Yiğit Anadolu evlatları da bunun en büyük kanıtıdır.  Bu vatanda ancak biz sahip çıkarsak batmayacaktır. 


BİZİ SOSYAL MEDYADAN TAKİP EDİN