14-17 Ocak 2016 tarihlerinde “Tek Adres Türkiye Kamu-Sen” teması ile gerçekleştirilen Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu İstişare Toplantısı’nda alınan görüşler doğrultusunda hazırlanan sonuç bildirgesini kamuoyunun ve kamu çalışanlarının bilgilerine sunuyoruz.
Yüzyıllar boyunca kahraman ecdadımızın ve evlatlarımızın canları ve kanları ile vatan yaptığı bu toprakları elimizden alıp, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının yok olmaktan kurtarıp bizlere armağan ettiği güzel Devletimizi bölüp, parçalayarak tarih sahnesinden silme amacındaki şer odakları, her türlü ihanete başvurarak faaliyetlerini ara vermeksizin sürdürmektedirler. Bu çerçevede son dönemde daha da artan terör olaylarından, can ve mal kayıplarından son derece rahatsızlık duymaktayız. Bölücü terör, yöre halkını ve güvenlik güçlerimizi hedef almakta, yurdumuzun dört bir yanına şehit ateşi düşmektedir. Vatandaşlarımıza ve güvenlik görevlilerimize karşı yapılan alçakça saldırılarla kardeş kavgaları çıkaran, sokakları savaş alanına çeviren; kan dökerek, can alarak ülkemizi bölmeyi amaçlayan hainlerin yakalanıp en ağır cezalara çarptırılması talebimizi bir kez daha yineliyoruz. Bu noktada huzurumuza ve birlikteliğimize darbe vurmaya yönelik her türlü eylemi şiddetle kınıyor, terör olaylarında hayatlarını kaybeden evlatlarımıza Allah’tan rahmet, şehit ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyoruz. Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu olarak en son terörist de yok edilinceye kadar sürdürülecek uzun ve kararlı mücadele ile ülkemizin yeniden huzur ve güvenlik ortamına kavuşturulması noktasında gerçekleştirilecek her türlü operasyonda güvenlik güçlerimizin arkasında olduğumuzu ilan ediyoruz.
Ancak ülkemizin içinde bulunduğu bugünkü açmazların temel sebeplerinden bir tanesinin, yaşanan bölücü kalkışmanın zeminin; iktidar sahiplerinin “Çözüm Süreci' adı altında teröristlerle yürüttüğü akıl ve izanla bağdaşmayan müzakere süreci olduğunun unutulmaması gerektiğinin altını önemle çiziyor, siyasi iktidarı yeniden teröristle müzakere etmeye tevessül etmemesi yönünde uyarıyoruz.
Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu olarak; Ortadoğu’da yeniden şekillenen devletler ve bölge üzerinde oynanan oyunlara baktığımızda, Türk milletinin varlık mücadelesi verdiğini gördüğümüz bu ortamda, vatandaşlarımızı hunharca katleden, güvenlik görevlilerimize, eşlerine ve çocuklarına kahpe tuzaklar kuran, ülkemizi adeta kan gölüne çeviren bebek katillerini görmezden gelerek, milletimize düşmanlık besleyen terör örgütü ve mensuplarını destekler nitelikte bir bildiri yayınlayan akademisyenleri kınıyor, gerçekle yakından uzaktan ilgisi olmayan bu talihsiz bildiriyi reddediyor, bildiriyi hazırlayan ve imzalayan bu sözde aydınları izana davet ediyoruz. Bu çerçevede bunların bildirisine karşı Vatansever Türk Aydınları Bildirisini destekliyoruz.
İktidar işbaşına geldiği günden bu yana, mesnetsiz gerekçeler üreterek kamu görevlilerimizin kazanılmış en önemli hakkı olan iş güvencesini kaldırmak istediğini ifade etmektedir. Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Hukukî açıdan ele alındığında ise, belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir. İş güvencesi ise bir devletin varlığının ve hüküm sürdüğü topraklardaki egemenliğinin temsilcisi olan memurluk kavramının ayrılmaz bir parçasıdır. Memurların iş güvencelerinin ellerinden alınması demek, o devletin hâkim olduğu topraklardaki temsil kabiliyetini kaybetmesi ve kamu hizmetlerini özel sektöre, dolayısıyla küresel sermayeye devretmesi anlamına gelmektedir. Bu bakımdan memurluk ve memurların sahip olduğu haklar, yalnızca mesleki bir kavram olmaktan öteye, devletin şeklini ve egemenliğini de belirleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Devletin olmazsa olmazı, kurucu unsuru olan egemenlik ve bağımsızlık unsurunun, yani devlet otoritesinin ülke içinde ve dışında vücut bulmuş hali ise memurdur. Bu nedenle memur; salt bir mesleki tanım olmaktan öteye, taşıdığı anlam itibarı ile devletin varlığının ve egemenliğinin temsilcisidir. Bu noktada memur ve devlet, birbirini tamamlayan ve tanımlayan iki unsurdur. Son dönemde Devletin asli ve sürekli görevlerinin hızla yaygınlaşmakta olan idari hizmet sözleşmeli, 4/B’li, 4/C’li, taşeron gibi adlar altındaki istihdam modelleri altında çalıştırılan personel eliyle gördürülerek düşük ücretli çalışan sayısının arttığı, iş güvencesini zayıflatıldığı gözlerden kaçmamaktadır. Bu bakımdan kamu görevlilerimizin iş güvencelerinin korunması Türkiye Kamu-Sen’in kırmızıçizgisidir.
İktidar, 2016 yılına ilişkin eylem planı içerisine kamu personel rejimini değiştirmeyi de dâhil etmiştir. Kamu görevlilerimiz kamu personel rejiminde değişiklik çalışmalarını birikmiş sorunlarının çözülmesi için bir fırsat olarak görmektedir. Ek ödeme, ek gösterge, özel hizmet tazminatı, emekli maaşları, sosyal yardımlar gibi ödeme kalemleri ile harcırahlar, atamalar, sicil ve disiplin hükümleri, yer değiştirme, görevde yükselme, hizmet içi eğitim gibi birçok konuda 1965 yılında kabul edilen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, günümüz ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir. Bu bakımdan Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu olarak sorunların çözülmesine “Evet', iş güvencesinin kaldırılmasına ya da zayıflatılmasına “Hayır' diyoruz.
İçinde bulunduğumuz yıl içerisinde kamu personel rejimi konusunda yapılması planlanan değişikliklerde kamu görevlilerimizin iş güvencelerine yönelik her hangi bir girişim, karşısında kamu görevlilerimizin çelikleşmiş iradesini ve Türkiye Kamu-Sen önderliğinde Türk tarihinin en büyük memur direnişini bulacaktır.
2015 yılsonu itibarı ile %10’a ulaşmış olan işsizlik, özellikle gençlerimizin korkulu riyası haline gelmiş ve %20’ler seviyesine yükselmiştir. 2016 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’nin TBMM Genel Kurulu’nda görüşüldüğü bu günlerde genç işsizliği azaltarak istihdam artışı sağlayacak politikaların belirlenmesi hayati bir önem kazanmış durumdadır. Bu bakımdan yetkililerin, her yıl lise, önlisans ve yüksekokul mezunu gençlerimizin istihdamına yönelik somut politikalar belirleyerek bir projeksiyon yapılmalı ve her yıl en az 300 bin yeni genç istihdamı sağlamak üzere bir hedef belirlenerek mali plan içerisine dâhil edilmelidir.
Kamuda istihdam sisteminde ana eksen, aile bütünlüğünün korunması yolunda belirlenmeli ve üniversiteler dâhil olmak üzere kamuda her statüde istihdam edilen personelin herhangi bir şart aranmaksızın eş durumu, sağlık ve öğrenim özründen dolayı tayin talepleri dikkate alınmalı, atama ve yer değiştirmelere ilişkin çerçeve yönetmelikte uygun düzenlemeler yapılarak atama ve yer değiştirmelerde aile bütünlüğünün korunması sağlanmalıdır.
Aile birliğinin sağlanması için Türkiye Kamu-Sen’in toplu sözleşme görüşmelerinde sunduğu, kalkınmada öncelikli yörelerde görev yapan personele teşvik getirilmesini içeren teklif değerlendirmeye alınmalı, belirlenen bölgelerde çalışan personele %100’e kadar zamlı maaş ödenmesi esas alınmalıdır.
Bunu sağlamak için “Yer değiştirme suretiyle atama' ve “Memurların kurumlarınca görevlerinin ve yerlerinin değiştirilmesi'ni düzenleyen Kanun maddeleri değiştirilerek kamu görevlilerinin dengeli dağılımı sağlanmalıdır. Bu amaçla kamu kurum ve kuruluşlarında bütün kadroların görev tanımları tam ve eksiksiz olarak yapılmalı, kurumlar, her yıl belli bir dönemde kadro ihtiyacını il ve ilçe bazında ilan etmeli, buna bağlı olarak da Türkiye’de memur ihtiyacı duyulan yerler belirlenmelidir. Söz konusu il ve ilçeler, ihtiyaç durumuna göre 3 ya da 4 ayrı kategoride değerlendirilmeli, bu yerlerde görev yapacak personelin maaşları brüt maaşlarının %40, %60, %80 ve %100 fazlasıyla ödenmelidir.
Yer değiştirmelerde öncelik karşılıklı ve gönüllü yer değiştirme taleplerine verilmelidir. Eleman temininde güçlük çekilen il ve ilçelerde 5 yıldan uzun süredir görev yapmış olan memurların istekleri halinde başka yerlere atanmaları sağlanmalıdır. Bu il ve ilçelerde görev yapacak personele her yıl belirlenen kadro ihtiyacı kadar lojman, kreş ve servis imkânı sağlanmalıdır.
Ayrıca 657 Sayılı Kanunun 64. maddesi yeniden düzenlenmeli ve kalkınmada öncelikli illerde görevlendirilen personelin tamamı ve mecburi görevlendirme olup olmadığına bakılmaksızın anılan personelin bu bölgede görev yapan kamu görevlisi eşinin de kademe ilerlemesi teşvikinden yararlanması sağlanmalı, kademe ilerlemesi için öngörülen 2 yıllık süre 1 yıla indirilmelidir. Bu uygulama, kalkınmada öncelikli illerin yanında eleman temininde güçlük çekildiği tespit edilen yerlerde çalışan personelin tamamı için de geçerli olacak şekilde düzenlenmelidir.
Ne yazık ki, kamu görevlilerinin hak ve menfaatlerini koruyup ilerletme misyonu ile kurulduğunu iddia eden bazı sendikalar, iktidara şirin görünmek ve sendikacılık yaparak değil de iktidarın nimetlerinden faydalanarak üye kazanmak uğruna kamu görevlilerimizin haklarının ellerinden alınmasına ses çıkarmamakta hatta göz yummaktadır. Sendikacılık olağan seyrine aykırı bir şekilde üye kazanarak yetkili hale gelen bu sendikalar, 2012 yılında toplu sözleşme düzenine geçildiğinden beri, 4688 sayılı Kanunun kendilerine tanıdığı geniş yetkilerden faydalanmakta ve toplu sözleşmeler yoluyla kamu görevlilerinin haklarını budayan metinlere imza atmaktadırlar.
2012 yılında gerçekleştirilen toplu sözleme görüşmelerinde Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na Memur-Sen’in teklifiyle atanan akademisyen Hükümetin maaş artış teklifini kabul ederken, 2013 yılında yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde bu konfederasyonun memurların ve emeklilerin “enflasyon farkı' hakkının gasp edilmesine göz yumması ve yalnızca 123 liralık bir zammı kabul etmesi, memurların ve emeklilerin 2014 yılı enflasyonunun altında maaş zammı almasına neden olmuştur.
2015 yılı Ağustos ayında gerçekleştirilen toplu sözleşme görüşmelerinde 4-C’li personelin mahkeme kararı ile almaya hak kazandığı 560 TL tutarındaki ek ödemeler, brüt 158,25 TL’ye düşürülmüş, böylece belki de sendikacılık tarihinde ilk defa bir toplu sözleşme hükmü ile kazanılmış bir hak kaybedilmiştir.
Son olarak 2013 yılında karar altına alınan 2015 yılına ilişkin enflasyon farkı hesaplaması değiştirilmiş ve memur ve emeklilerimizin maaşlarından %1,8’inin çalınmasına göz yumulmuştur. Buna göre daha önce enflasyonun %6,1’i aşması halinde enflasyon farkı ödenmesi hükme bağlanmışken 2015 toplu sözleşmesi ile enflasyonun %7,9’u aşması durumunda enflasyon farkı ödenmesi kararlaştırılmış ve memur ve emeklilerimizin cebinden maaşlarının %1,8’i çalınmıştır. Memur ve emeklilerimizin ortalama kaybı aylık 50 lira, yıllık 600 lira olmuştur.
Türkiye Kamu-Sen, memurların ve emeklilerin toplu sözleşme ile kazanılmış bir hakkının Kanuna ve sözleşme mantığına aykırı bir şekilde değiştirilerek kamu görevlilerinin zararına yol açan maddenin yürütmesinin durdurulması amacıyla yargıya başvurmuştur. Dileğimiz ve beklentimiz, öncelikle Maliye Bakanlığı’nın bu haksız durumu ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenleme yapması, umudumuz yargı mensuplarımızın sağduyulu yaklaşımlarıyla, kamu görevlilerinin 25 yıllık sendikal mücadelesine darbe vuran bu yandaş sendikacılık anlayışının son bulması ve memur ve emeklilerimizin haklarının gaspına yol açan maddenin iptaline karar verilmesi yönündedir.
Kamu görevlilerinin atanmalarında, görevde yükselmelerinde, tayin ve terfilerinde tarafsızlık ve liyakat ilkelerinden vazgeçilmemesi; hak eden memurun hak ettiği göreve gelmesi; kamu kurum ve kuruluşlarında, çalışma barışının, birlik, dayanışma ve verimlilik artışının sağlanması için en temel gerekliliktir.
Kamu görevlilerinin yandaş, yandaş olmayan, bizden, bizden olmayan gibi ifadelerle fişlenerek ayrıştırılmasının, kadrolaşmanın, adam kayırmanın, kıyımın, haksızlığın, hukuksuzluğun son bulmasının; kamuda bir takım siyasi çevrelere yakın olmanın, çalışanın eğitim düzeyi, performansı ve kişiliğinin önüne geçmesinin önlenmesinin; kamu kurum ve kuruluşlarının idarelerinin tarafsızlığının sağlanmasının; adil bir sınav ve atama sistemi ile çağdaş bir yönetim anlayışının oluşturulmasından geçtiği bilinmeli, özellikle yönetici atamalarında yazılı sınava dayalı adil, şeffaf ve tarafsız bir sistem oluşturulmalı, kamuya personel alımlarında mutlak surette yazılı sınava itibar edilmeli, sübjektif değerlendirmelere açık sözlü sınav uygulamasından mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.
Toplumda adaleti sağlanmak ve toplumun tüm kesimlerine eşit yaklaşmak, bu ülkeyi idare edenlerin en temel yükümlülüğüdür. Bu bağlamda Sayın Başbakan ile gerçekleştirdiğimiz toplantıda da dile getirildiği üzere ayrımcılığa yer vermeyen, liyakate dayalı, hakkaniyeti öncelik alan bir kamu düzeni sağlanması konusunda, Sayın Başbakan’ı ve yetkilileri daha duyarlı olmaya ve bu konuda sorumluluğunun gereğini yerine getirmeye davet ediyoruz.
Yargı, kişi hak ve özgürlüklerini yönetime karşı korumak, hukuk devletini gerçekleştirmek ve Anayasa’nın üstünlüğünü sağlamakla yükümlü bir organdır. Bu denli önemli işlevi bulunan yargının mutlaka bağımsız ve tarafsız olması gerekir. Bağımsız yargı, demokrasinin gereği; hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkelerinin dayandığı nokta; temel hak ve özgürlüklerin garantisidir. Bağımsız yargı, adalete ve devlete güvenin yegâne aracıdır. Kuvvetler ayrılığı ise, iktidarın, çoğunluk diktatörlüğüne dönüşerek demokrasiye zarar vermemesi için sınırlandırılıp denetlenmesi ve bu yolla dengelenmesi esasını temel alır. Hukuk devleti kavramı bu amaçla geliştirilmiştir. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan, idarenin tüm işlemlerini yargı denetimine tabi kılan düzeni anlatmaktadır. İktidar gücü, yargı yoluyla sınırlandırılmakta, denetime alınmakta ve dengelenmektedir. Bu nedenle yargının, yasama ve yürütmeden bağımsız olduğu ve güçler ayrılığı ilkesinin Anayasal güvence altında alındığı unutulmadan, yargı kararlarına ve hukukun üstünlüğü ilkesine saygı gösterilmesi, Konfederasyonumuz Başkanlar Kurulunca, Devletimizin varlığı ve bekası için vazgeçilmez bir unsur olarak görülmektedir. Bu konuda iktidarı kamu görevlileri hakkında alınmış olan yargı kararlarına uymaya çağırıyor, eylemsizliğimizin yargı kararlarının uygulanacağı umut ve beklentisinden kaynaklandığını ifade ediyoruz. Türkiye Kamu-Sen’in, başta Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarımızda memurlar lehine alınmış yargı kararlarının uygulanmaması halinde her türlü eylemi gerçekleştirecek güce, iradeye ve kararlılığa sahip olduğunun bilinmesini istiyoruz.
Bölgemiz I. Dünya Savaşının ardından yeni bir paylaşım mücadelesinin yarattığı depremlerle derinden sarsılmaktadır. Bu süreç sonunda bölgemizde birçok ülkenin sınırlarının değişeceği, bazı devletlerin yıkılacağı, yeni devletçiklerin türeyeceği aşikârdır. Çatışmaların artacağı bu dönemde içeride ve dışarıda milli politikalar üretmek, önümüzdeki yüzyılda, Türk milleti ve Devleti ile bu coğrafyada var olmamızın başlıca anahtarıdır.
Memurların iş güvencelerinin de yok edilmek istenildiği bu dönemde memur ve emeklilerimizin daha da ağırlaşacak şartlar altında ezilmemesi için doğru, dürüst ve gerçek anlamda sendikacılık ilkelerine sahip çıkan kuruluşların çatıları altında örgütlenmek son derece önemlidir. Bu bakımdan her şart altında milletin ve Devletin önceliklerini kendi menfaatlerinin üstünde tutacak siyasi ve sivil toplum kuruluşlarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır. Günün politik koşullarına göre görüş ve tavır belirleyen, memurların yanında olduğunu ifade etmesine rağmen her fırsatta haklarının ellerinden alınmasına yol açan uygulamalara geçit veren oluşumlar, hem siyasi, hem psikolojik, hem de ekonomik anlamda bu milletin üzerinde ağır bir yük oluşturmaktadır.
Gerek sosyo-politik olaylara karşı ürettiği milli politika ve çözümlerle gerek kamu görevlilerinin haklarının korunup geliştirilmesi noktasında gösterdiği direnç ve ortaya koyduğu mücadele ile gerekse temsil ettiği değerler ve misyon bağlamında gelecekte de ihtiyacımız olan milli duruşun yegâne sahibi olan Türkiye Kamu-Sen, Türk memurunun güvenle sığınabileceği TEK ADRES’tir.
Kamuoyuna duyurulur.
Saygılarımızla